CANSU OMRAK AYYILDIZ, Klinik Psikolog
Ebeveynlerin kendilerine belki de en sık sordukları sorulardan birisi şudur: “Ben iyi bir ebeveyn miyim?” Bu soruyu doğran ve besleyen unsurlardan birisi de çevreden gelen sorular ve yorumlardır.
Soruların doğum öncesinde başladığını duyuyoruz, “İyi besleniyor musun?”, “Vitamin kullanıyorsun değil mi?”, “Doğumu yapacağın hastaneyi seçtiniz mi?”. Doğum sonrası bu sorular devam ediyor: “Emziriyor musun, ne kadar emiyor?” , “Gece uyuyor mu?”… Büyüdükçe ve bebek dünyayı keşfetmeye başladıkça ebeveynin düşündükleri, gelen sorular ve yorumlar da artıyor. “Babası, sen oynuyor musun?”, “Hangi kreşe gidecek?”, “Bizim komşunun oğlu bu yaşta ohoo bir cümleler kuruyordu, şaşırırsın.”, “Sınıftaki kızlar jimnastiğe başlamışlar siz düşünmüyor musunuz?”. Ebeveynin zihninde çocuğu ile birlikte bir soru büyüyor. “Çocuğuma yeterince iyi bir anne miyim / baba mıyım?
Ebeveynlik üzerine o kadar çok beklenti, öneri duyuluyor ki, bunlar akrabalardan, komşulardan, arkadaşlardan geldiği gibi artık sosyal medyadan da gelebiliyor. İyi bir ebeveyn olma hali bazen bir endişeye, bazen bir öz-eleştiriye, bazen de suçluluğa dönüşüyor. Oysa ebeveynlik, siyah-beyaz, iyi-kötü bir alan değil. Hem iyi tarafları hem de zorlanan, yetişemeyen, tükenen yanları bir arada. Mükemmel ebeveyn olma beklentisi, Psikanalist Winnicott tarafından yeniden ele alınır ve “yeterince iyi ebeveyn”[1] kavramına dönüşür. Bu yaklaşım, çocukların mükemmel değil, gerçek ve insan ebeveynlere ihtiyaç duyduğunu hatırlatır. Zaten mükemmel olmak mümkün mü?
Yeterince iyi bir ebeveyn, çocuğun ihtiyaçlarını duyar ama her zaman anında karşıla(ya)maz. Çocuğunun istediği oyuncağı almak için bir hedef koyar, birlikte oynama taleplerini bazen anında kabul ederken bazen “Bulaşıkları yıkadıktan sonra hemen geliyorum, sen oyunu kurmaya başlayabilirsin.” ya da “Bu maili attıktan sonra yanındayım, anne baba saatimiz biter bitmez oyuna başlayabiliriz.” şeklinde erteleyebilir. Hata yapabilir ancak telafi eder, bazen istemese de sesini yükseltir ardından “Sesimi yükseltmek istemezdim, ikimiz de zorlandık, özür dilerim.” diyebilir. Çocuğunu korur ancak tüm zorlukları çocuğu adına aşmaz, ortadan kaldırmaz. Mesela çocuğa sorulan soruları yanıtlamaz veya çocuğunun ödevini yapmaz. Her zaman mükemmel bir “performans” sergilemez ama çocukla ilişkisini ön planda tutar ve bunun sürekli olması konusunda özenlidir. Çocuğun mükemmel olmak zorunda olmadığını hissettiren güvenli tarafı yadsınamaz.
Son yıllarda bu tartışmayı tamamlayan yeni bir ifade daha ortaya çıktı: “Yeterince kötü ebeveyn.”[2] Bu kavram ebeveynliği rahatlatan, insani tarafa yer açan bir yaklaşım olarak düşünülebilir. Yeterince kötü ebeveynlik “Zaman zaman zorlanmanız, yetersiz hissetmeniz, hatalar yapmanız, bazen çok sabırsız veya çok tükenmiş olmanız sizi kötü ebeveyn yapmaz.” diyor. Ebeveynin zorlanmasının, bazen hata yapmasının çocuğun ruhsal dayanıklılığı için gelişimsel olarak gerekli olabileceğini savunuyor. “Yeterince kötü ebeveyn,” çocuğunu travmatize eden biri değildir. Yalnızca bazen geç kalabilir, bazen sabrı tükenir, bazen yanlış karar verir, bazen gerçekten sınırlarının sonuna kadar gelmiştir.
Yeterince iyi ebeveynlik ve yeterince kötü ebeveynlik aslında aynı ebeveynlik halinin iki yüzüdür. Yeterince iyi ebeveynlik; çocuğunu önemseyen, elinden geleni yapan, hata yaptığında bunu fark edebilen ve ilişkiyi onarmaya çalışan ebeveyni anlatır. Ebeveyn-çocuk ilişkisinin kalitesine vurgu yapar. Yeterince kötü ebeveynlik ise bu çabanın içinde kaçınılmaz olarak yaşanan zor anlara: yorulduğunuz, sabrınızın taştığı, geç kaldığınız, bazen yanlış karar verdiğiniz ya da o an çocuğunuzun ihtiyacına tam karşılık veremediğiniz yani ilişkinin içindeki insani kopukluklara ve zorlanmalara alan açar. Bu anlar sizi kötü bir ebeveyn yapmaz; aksine ebeveynliğin insanî tarafıdır. Çocuk için önemli olan, her şeyin kusursuz gitmesi değil; bu zor anlardan sonra bağın devam etmesi, ilişkinin kopmamasıdır. Yani ebeveynlik, her zaman “iyi” olabilmek değil, bazen zorlanırken de çocuğun yanında kalabilmektir. Yeterince kötü ebeveynliğin alan açtığı zorlayıcı ama insanî anlar çocuğun dünya ile tanışma biçimidir.
Gerçeklik Eğitimi: Çocuğun Hayatla Tanışması
Psikanalist Adam Phillips, çocuğun ebeveyninin kusurlarıyla karşılaşmasının aslında bir nevi “gerçeklik eğitimi”[3] olduğunu söyler.
Çocuk şunu öğrenir:
- “Annem/babam hata yapıyor ama düzeltiyor, hatalar düzeltilebilir.
- Annem / babam bazen kızıyor ama beni her zaman seviyor.”
- “Hayal kırıklığı dayanılmaz bir şey değil.”
- “Zorlanabilirim ama toparlanabilirim.”
Bu deneyim, psikolojik dayanıklılığın temelidir. Her gün aynı duygu durumunda olmak nasıl mümkün değilse; evde, işte, bir evlat, arkadaş ya da çalışan olarak hep aynı performansı göstermek de mümkün değildir. Öyleyse ebeveyn olarak her gün aynı performansı göstermek nasıl mümkün olabilir? Ebeveynler bir gün “yeterince iyi,” başka bir gün “yeterince zorlanan,” kimi gün ise her ikisi birden olabilir. Bu, insan olmanın doğal bir dalgalanmasıdır.
Belki ebeveynlerin soruları dönüştürülebilir. “Ebeveynliği hatasız yapabiliyor muyum?” değil,
“Yaptığım hatalardan sonra çocuğumla ilişkimi onarabiliyor muyum?” olabilir. Çocuğun gelişimini asıl güçlendiren şey, hatasızlık değil; onarımla devam eden ilişkinin tutarlılığıdır. Gerçek ebeveynlik, insan olma halinin bütün renklerini içerir: neşeyi de, yumuşaklığı da, tükenmişliği de, sabrı da, öfkeyi de, şefkati de. Çocuklar kusurlarından öğrenen ve ilişkiyi koruyan gerçek ebeveynlerinden güç alır.
[1] Winnicott, D. W. (1960). The Theory of the Parent–Infant Relationship. International Journal of Psychoanalysis, 41, 585–595.
[2] Shields, L. (2016). How Bad Can a Good Enough Parent Be? Canadian Journal of Philosophy, 46(2), 163–179.
[3] Phillips, A. (1993). On Kissing, Tickling, and Being Bored. Harvard University Press.
