PINAR DEMİRCİ, Klinik Psikolog
Bu günlerde kaygı, panik, üzüntü, korku, şaşkınlık, yalnızlık, öfke, gerginlik, özlem gibi pek çok duyguyu bir arada yaşıyoruz. Bizi en çok zorlayan duygulardan biri de galiba belirsizlik duygusu. Hayatlarımıza musallat olmuş yeni bir virüs var; ne olduğunu ve nasıl başa çıkacağımızı tam olarak bilmiyoruz, yeni öğreniyoruz. Pek çok bilinmeyeni olan bu yeni olgu hem zihnimizi hem de ruhumuzu karıştırmış durumda. Dolayısıyla, bu bilinmezliğin duygusu da içimizi epeyce sıkıştırıyor olabilir.
Bilinmez olan bizi neden bu kadar rahatsız eder ve zorlar?
Belirsiz olan kesin olmayan, henüz belirlenmemiş olandır. Aslında sonunun nereye varacağı bilinmeyendir. Oysa biz genelde bilmek isteriz, her ne kadar tam olarak bilemeyeceğimizi bilsek de. Aynı bu cümle gibi karışık bir mevzu belki de bu içimizdeki bilme isteği. Hayatı yatırımlar yaptığımız bir süreç olarak düşünürsek, kendimize, ilişkilere, evimize, işimize, yaşadığımız çevreye, doğaya, topluma ve daha birçok şeye daha iyi olması için ya da en azından mevcut iyiliğini koruyabilmek için yatırım yaparız. Hayal ettiğimiz ya da hedeflediğimiz gibi olacak mı tam emin olamasak da büyük bir olasılıkla tahmin ettiğimiz gibi olacağına inanırız. Bu inanç sayesinde yatırım yapmaya devam ederiz. Ancak bizim sağlığımızı, güvenliğimizi, işimizi, bütçemizi, geçim kaynaklarımızı, ilişkilerimizi tehdit eden bir riskle karşı karşıya geldiğimizde geleceğe dair görüşümüz bulanıklaşır. İşte bu bulanık görüş açısıyla da nereye doğru ve nasıl adım atsak, bulmakta ve karar vermekte zorlanmaya başlarız. Çünkü belirsizlik güvensiz hissettirir. Kendimize ve çevremize dair güven duygumuz sarsılır ve böylece belirsizlik bizim davranmamızı bir başka deyişle hareket etmemizi engeller.
Peki, bu hareket edememe halini nasıl yaşarız?
Öncelikle karar veremediğimiz için sürekli düşünürüz, seçeneklerin üstünden defalarca geçeriz. Daha önce o kadar çok karar vermişizdir ki, bildiğimiz gibi artılarını eksilerini düşünürüz, ölçeriz biçeriz, tam sonuca ulaşacakken ama şunu bilmiyorum ki diyerek kalakalırız. Hani matematikte bilmem kaç bilinmeyenli denklemlerle uğraşmak gibidir bu süreç, tam sonucu bulacakken ama bir değil iki, üç, hatta çok bilinmeyenle işin içinden çıkamayız. Bu hal bizi öfkelendirdiği gibi yetersiz de hissettirebilir. Durumdan mı kaynaklı, biz mi beceremiyoruz anlamak zorlaşır. Tabi düşünmekten bir türlü harekete geçemeyiz, oysa biz eyleme geçtikçe, bir şeyleri yoluna koydukça, sonuçlarını aldıkça kendimizi ve hayatı anlamlı ve değerli buluruz. Dolayısıyla, enerjimizi “davranmaya” değil de “sürekli düşünmeye” harcadığımızda hiçbir şey yapmadan çok yorulmuş gibi hissederiz.
Belirsizliğin iyi gelmemesinin bir başka sebebi de kontrol duygumuzla tam bir çatışma içinde olmasıdır. Biz bildiklerimizi yani bizim için belirli olanı kontrol etme gücüne sahibiz; bilemediklerimizse kontrolsüz hissettirir. Oysa kendimizi güvende hissetmek ve kendimize de güvenmek için kontrol edebilmeye ihtiyaç duyarız. Her ne kadar hayata başka birinin bizim üzerimizdeki kontrolüyle, bir yetişkinin bize bakım vermesi ile başlasak da, ilerleyen zamanlarda hep kontrolü ele almaya dair büyüyüp gelişmez miyiz? Yaptığımız bir şeyin sonucunu, etkisini görmek, ben yaptım demek, ben böyle istedim, ben böyle tercih ettim, ben bunu seçtim demek kıymetli değil midir? İşte bu kıymetli yetimizi kaybettiğimizi düşünmek bize pek iyi gelmez. Pek çok çatışma “benim dediğim daha doğru” ya da “benim istediğim daha anlamlı, değerli” üzerinden çıkar. Pek çok öfkenin, kontrolsüzlük, çaresizlik, yetersizlik gibi duyguların kaynağı buralardadır. Belirsizliğin getirdiği kontrolsüzlük ve diğer duygular taşıması ve başa çıkması zor duygular olabilir.
Güvensiz hissetme, hareket edememe, düşünmekten yorulma, kontrolü yitirme gibi durumlar bizi yaşadığımız belirsizlik duygusundan kaçmaya itebilir. Kaçmaya başladığımız an yaşadıklarımızı inkar etmeye ya da yok saymaya başlayabiliriz. Hiç farkında olmadan duygularımızı bastırıp sonra aniden büyük duygu patlamaları yaşayabiliriz. Günümüzü alakasız, gereksiz, bizim için anlamlı olmayan şeyler yaparak geçirebilir ve sonra suçlu, değersiz, yetersiz hissedebiliriz. O yüzden yapabileceğimiz ilk şey içinde olduğumuz bu belirsizliğin bize neden iyi gelmediğini anlamak ve yaşadığımız duyguları kabul etmek olabilir. Bu kabullenişten sonra belirsizlik duygusu ile nasıl başa çıkacağımızı düşünebiliriz.
Her ne kadar her şeyi bilmek istesek de gerçekte her şeyi bilmenin ve kontrol etmenin mümkün olmadığını söyleyebiliriz. Sosyal varlıklar olarak ilişkiler ve adalet, sağlık gibi sistemler içinde, kimi zaman başkalarının verdiği kararlarla, hiç kontrol edemediğimiz doğa olaylarını deneyimleyerek yaşıyoruz. Öyleyse bizim kontrol alanımızın ne olduğu ve diğer alanlara da ne kadar dahil olabildiğimiz konusunda daha gerçekçi bir değerlendirme yapmak iyi olabilir. Bu değerlendirme bizi her türlü kararı ve eylemi nasılsa kontrol edemiyoruz diye bırakmaya da götürmemeli, çünkü elbette bizim kontrol edebildiklerimiz var ve hep olacak. Sadece bu konuda gerçekçi olmaktan söz ediyoruz. O zaman bugün yaşadığımız bu kocaman belirsizliğin daha küçüklerini yaşadığımızı da kabul edebiliriz. Dolayısıyla bu zamanlardaki deneyimlerimiz bizim belirsizliğe tahammül edebilme kapasitemizi güçlendirebilir.
Bu deneyimlerden ilkinin kabul etmek olduğunu söyledik. İkincisi ise belirsizliğin yaratıcılığımızı artırabileceği görüşüne kulak vermek olabilir. Önümüze seçenekler sunulduğunda onlardan birini seçmek daha kolay. Peki ya hiç seçenek yoksa o zaman bildiğimiz kadarıyla bir yol çizmek ya da yepyeni bir yol icat etmek gerekebilir. Burada uzun zamandır hayatın koşturmacasından bir türlü zaman ayıramadığımız, unuttuğumuz hayallerimiz bize yardımcı olabilir. Belki yeniden hayal kurmaya başlamanın tam zamanıdır. Bu hayallerin gerçekleşmesi için neye ihtiyacımız olduğunu belirleyebilir, hayale giden yolu küçük adımlara bölebiliriz. Tabii bu sırada yine belirsizlikler hayallerimizle aramıza girecektir ama artık onları kabul ettiğimize göre, selam verip düşünmeye devam edebiliriz. Evlerimizde kaldığımız bu süreçte daha kısa vadeli, eve sığabilen küçük şeyler yapıp büyükleri erteleyebiliriz. Daha önce de söylediğimiz gibi hareketsizlik ve kontrol edememek bize iyi gelmiyorsa, biz de yapabildiğimiz ve kontrol edebildiğimiz şeyleri bırakmayız. Herkesin dünyasında bu şeyler başka olabilir, ev düzenimiz, hobilerimiz, onarmak ya da güçlendirmek istediğimiz ilişkilerimiz, neye ulaşabiliyorsak belki ona yoğunlaşabiliriz, tabii bunu oyalanmak için değil bizim için anlamlı olduğundan yaparsak daha iyi hissederiz.
Son olarak, sözünü ettiğimiz tüm bu duygularla başa çıkmak için hepimize biraz umut ve sabır gerekli sanırım. Birinin bize “geçecek, merak etme” demesi lazım. Belki kendimize geçeceğini söylememiz lazım. Evet, belirsizlikler hep olacak ama “belirsizler” de yavaş yavaş, zamanla “belirli” oluyor. Koronavirüs ilk başta hiç bilinmezken şimdi epeyce bir şey biliyoruz ve öğrenmeye devam ediyoruz. Umudumuzu kaybetmediğimiz, sabırlı olabildiğimiz ve dayanışma ile birbirimizi anlayıp desteklediğimiz günler dileriz.