EGE ORTAÇGİL, Klinik Psikolog
“İnanabiliyor musunuz, benimle birlikte olmak istemediğini söyledi.”, “Yöneticim sanki ben yokmuşum gibi davranıyor”, “Onunla buluşmayı iple çekiyordum ama gelmedi”, “Yüzünden anladım, benimle tatile gitmek istemiyor”, “O ufacık çocuk, öpme beni, istemiyorum diyor, yanağını siliyor.” Reddedildiğimizi hissettiren bu tür cümleler hepimiz için tanıdık olabilir.
Reddetmek, verilen ya da yapılmak istenen bir şeyin kabul edilmemesi, uzaklaştırılması anlamına geliyor. Bazen daha doğrudan sözcüklerle, davranışlarla bazen daha dolaylı yapılabiliyor. Örneğin, arkadaşları çocuğa “Seni istemiyoruz, sen bizimle oynama” dediğinde de konuşurken onu dinlemediklerinde, yok saydıklarında da çocuk reddedilmiş hissedebiliyor. Yetişkin olarak, sayısız kez bu tür “Hayır”larla karşılaşmamıza rağmen reddedilmek hepimizi zorluyor. Araştırmalar, beynimizin reddedilme acısını fiziksel acı kadar gerçek algıladığını gösteriyor[1]. Gerçekten, reddedilmek bazen çok acıtıyor, üzüyor, hayal kırıklığı yaratıyor, utandırıyor, öfkelendiriyor, ihanete uğramış, onaylanmamış, kabul görmemiş, istenmemiş hissettirebiliyor. Hatta zaman zaman yalnızlaştırıyor, anlamsızlaştırıyor.
Reddedilme ile birlikte kişi, kendi varlığını, değerini, bu dünyadaki etkisini, becerilerini sorgulayabiliyor. “Ben kimim? Nasıl biriyim? Ne yaptım? Nerede yanlış yaptım?” gibi sonsuz döngüler, düşün düşün bitmeyebiliyor. Özellikle üzerine konuşulmamış, nedeni anlaşılamamış durumlarda belirsizlik de bu denkleme ekleniyor. Bilememek, kaygı, korku, insanı doğru, yanlış herhangi bir cevap üretmeye itebiliyor. “Kiloluyum, dağınığım, sevilemez biriyim, işe yaramazın tekiyim” gibi kişinin kendisine dönük ya da “Düşünen, sorgulayan birini istemezler tabi”, “Benden gözü korktu”, “Onlar kendilerine baksınlar” gibi diğerlerini, dış dünyayı suçlayan, eleştiren, olumsuz cevaplara da varılabiliyor. Bu durumda, sosyal ortamlar, ilişkiler hatta dünya başlı başına tehlikeli, güvensiz bir yer haline geliyor. İnsanların özgüveni, öz-değerleri azalabiliyor, isyan edebiliyor, saldırganlaşabiliyor ya da içe kapanabiliyor, durgunlaşıp sessizleşebiliyor.
Reddedilmeye karşı aşırı hassas olmak, bir başka deyişle reddedilme duyarlılığı, 1990’lı yılların başlarında ortaya atılmış bir kavramdır. Kısaca, kişilerarası her tür ilişkide reddedilmeyi kaygıyla beklemek, reddedilmeye dair her bir ipucunu algılamaya, hızla toplamaya hazır olmak ve aşırı olumsuz tepki göstermek olarak tanımlayabiliriz[2]. Bu kişilerin çocukluk döneminde bakım verenleri tarafından yeterince ilgi, şefkat, sıcaklık görmedikleri, koşullu sevildikleri, sık sık eleştirildikleri, duygusal ya da fiziksel olarak reddedildikleri, yakın, güvenli bir ilişki geliştirmedikleri söylenebilir[3]. Örneğin, “Ancak başarılı olursan sevilebilirsin” mesajları verilen, üstün başarıları daha görünür olmakla birlikte doğrudan sevinç gösterilmeyen, övgü, takdir alamayan, “başarısızlık” ile ilişkilendirilen durumlarda ise yüz asma, küsme, küçümseme gibi davranışlarla büyük hayal kırıklığı yarattığı hissettirilen çocuklardan bahsedebiliriz. Başarılı olmak gibi mükemmel, uyumlu, uslu, düzgün, sorun çıkartmayan biri olmak da en yaygın sevilme, kabul edilme koşulları arasında sayılabilir. Bunlarla uyumlu olarak, reddedilme duyarlılığı yüksek kişilerin, kaygılı ya da kaçıngan bağlanma stillerinin olduğu bilinmektedir[4]. Genellikle otoriter, baskıcı ebeveynleri olan bu kişiler tam da çocuklukta tekrar eden bu tür deneyimleri nedeniyle sözlü sözsüz her tür iletişimde reddedilme ipuçlarını arayabilirler. Bir başka deyişle, ilişkilerde reddedilmek bir beklenti haline gelir. Kuşkusuz bu beklenti, sosyal ilişkiler ağı içinde pek çok kez doğrulanacaktır. Çünkü hepimiz pek çok kez reddediliriz. Ancak reddedilme duyarlılığı yüksek olan kişiler, bunu daha kasıtlı bir davranış olarak algılarlar2. Hatta bazı göstergeleri gerçekçi, doğru, sağlıklı algılamakta ve yorumlamakta zorlanabilir, bazı çarpıtmalar yapabilirler. Reddedilmeyi engellemek ya da sadece kabul görebilmek için bazı stratejiler geliştirebilirler4. Örneğin, reddedileceklerini düşündükleri bir durumdan kaçabilir, bir anlaşmazlık durumunda susabilir, duygularını, düşüncelerini saklayabilir ya da romantik ilişkilerde varlıklarını kabul ettirebilmek için daha kıskanç ve öfkeli davranabilirler. Dolayısıyla yakın ilişkiler kurmak ve bunları sürdürebilmek oldukça zorlaşabilir.
Reddedilmek doğaldır
Reddedilme ile birlikte üzüntü, hayal kırıklığı, öfke, kaygı gibi duyguların hissedilmesi doğaldır. “Acımadı ki” demek, etkilenmemiş gibi davranmaya çalışmak, hislerle üç maymunu oynamak işlevsel değildir. Bu süreci kabul edip anlamlandırmayı zorlaştırdığı gibi birikimlere yol açabilir. Baş ve mide ağrıları, kalp çarpıntıları, uyku sorunları gibi bedensel belirtiler görülebilir. Bazen kişinin neden yaptığını bilemediği, yapmak da istemediği davranışlar gözlemlenebilir, aşırı ya da olumsuz tepkiler verilebilir. Duyguları fark etmek, hissetmeye izin vermek, duygu düzenleme yöntemlerini kullanarak baş etmeye çalışmak uzun dönemde daha rahatlatıcıdır.
Benzer şekilde, düşünceleri, inançları, beklentileri fark etmek de önemli olabilir. “Herkes beni sever, benimle birlikte olmak, çalışmak, arkadaşlık kurmak ister” gibi bir beklenti gerçekçi değildir. Her zaman her istediğimiz olmaz; yaşam içinde her şeyi, herkesi, herkesin davranışlarını kontrol edebilmemiz mümkün değildir. Karşınızdaki kişi ister aile üyesi ister çalışma arkadaşı ister hoşlandığınız kişi olsun o da bir bireydir. Farklı düşünebilir, hissedebilir, farklı öncelikleri, istekleri, beğenileri, seçimleri olabilir. Reddedilmek bazen sizin özellikleriniz ile ilgili olabileceği gibi, bazen sizden bağımsızdır. Dolayısıyla neleri üstünüze alıp almayacağınız konusunda samimi ve gerçekçi bir değerlendirme yapmak işe yarayabilir.
Reddedilme ile baş etmek kuşkusuz acılı ve zor bir süreçtir. Duygularımızla yüzleşmek, öz-değerlendirme yapmak, etkili ve değerli olduğumuz özelliklerimizi hatırlamak, içinde bulunduğumuz koşulları göz önüne almak, değiştiremeyeceklerimizin yanı sıra değiştirebileceklerimizin farkına varmak bu sürecin önemli parçalarıdır. Reddedilmenin içindeki gelişim ve büyüme fırsatlarını fark edebilmek, bu dönemde yaşam içindeki kaynaklarımızı etkili bir şekilde kullanabilmek, farklı seçenekleri keşfetmek ve gerekiyorsa bir uzmandan destek almak işlevsel olabilir.
[1] Weir, K. (2012). The pain of social rejection. Monitor on Psychology, 43(4), 50.
[2] Downey, G. & Feldman, S. (1996). Implications of rejection sensitivity for intimate relationships. Journal of Personality and Social Psychology, 70:1327-1343.
[3] Şirvanlı Özen, D. & Güneri, F.K. (2018). İlişki başarısının temel belirleyicisi: reddedilme duyarlılığı. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 10(4):454-469
[4] Göncü Köse, A. Özen-Çıplak, A., Ulaşan-Özgüle, E.T. ve Sümer, N. (2017). Reddedilme duyarlılığı ölçeğinin Türkçeye uyarlanması. Nesne, 5(11), 383-403.