SERKAN KAHYAOĞLU, Klinik Psikolog
Herkesin her şeyi iddia edip, duyurabileceği bir çağdayız. Kötü değil elbette bu ama o neye maruz kaldığımızın hesabını yapmak da gerekiyor sanki. Gün geçmiyor ki, hayatın anlamı, dertlerinizin reçetesi, hayatınızın aşkını bulma yolları, sevgilinizle mutluluk keşifleri, çocuğunuzu yetiştirmenin en iyi yolları dahası ve kısacası aklınızı ve ruhunuzu yönetmenin püf noktaları bir ekrandan karşınıza çıkmasın. Üstelik inanmanız için söyleyen, yazan kişi ünvanını da pek havalı şekilde ekliyor. Örneğin, bir psikolog diyebiliyor ki “Siz istemediğiniz sürece kimse sizi öfkelendiremez”. Kulağa ilk başta doğru geliyor ama bir düşünsenize pazar sabahı kahvaltı için markete alışverişe gitmişsiniz ve kasada birisi sırasını beklemeyip önünüze geçiyor, nazikçe uyarıyorsunuz üstüne size bağırıp küfrediyor. Gelin de öfkelenmeyin. Öfkelenmenin gerekip gerekmediği, kontrolü, nasıl ifade edildiği gibi konular başka bir yazının konusu ama bu yazıda bize iletilen akıl-fikir laflarının anlamı, etkisi üzerine kafa yoralım istiyorum.
Bu tür motto, slogan türü, kısa yollardan oluşan, kestirmeci önerileri gördükçe aklıma Nasrettin Hoca’nın “Sana ne, bana ne” fıkrası gelir[1]:
Nasreddin Hoca çarşıda dolaşırken gevezenin biri:
– “Efendi, az önce nar gibi kızarmış bir tepsi baklava götürdüler,” demiş.
Hoca aldırış etmeksizin;
– “Bana ne?” demiş.
– “Amma, baklava tepsisini sizin eve götürdüler” demiş geveze.
Hoca terslemiş adamı;
– “Sana ne?”
Başkasının işine karışmak, başkasına akıl vermek kişisel sınırların ihlali anlamına gelebilir. Nasrettin Hoca’nın dediği gibi, başkasının baklavasından bana ne, benim baklavamdan sana ne. Yüzyıllar öncesinden Hoca “Sen senden, ben benden sorumluyuz.” diyor. Öncelikle kendi sorumluluklarımız, sınırlarımızın hakkını verebilmek çok değerli hatta gereklidir. Bir hayat yaşıyoruz ve kendi yaşamımızın kurgusunu biz yapabiliriz. İnsanların başkalarına akıl ya da fikir vermeleri elbet kötü değil ama her zaman psikolojik sağlığımız için gerekli “gerçeklik testi” ve “işlevsellik” bileşenlerini zedeliyorsa, akıl vermeler ve bunlara inanmak sorunlu olabilir.
Zamanın ruhu bilginin ve bireyin kendini göstermesini neredeyse sonsuz şekilde mümkün kılıyor. Sosyal medya, dijital araçlar, kolayca ulaşılabilme, sıkça fikir iletme imkanı sunuyor. Ama bu noktada bir takım yanlış anlaşılmalar ve kişisel alanı ihlal eden durumlar olabiliyor. Birçok kişi bildiği bilmediği konuda, haklı haksız yorum yapıp, hatta insanların daha çok da çocukların mahremiyetleriyle ilgili bilgileri ifşa etmekte hiçbir sorun görmeyebiliyor. Oysa herkesin kişisel alanının korunması, ruhumuzun güven duygusuna sahip olması için gereklidir. Belirsizliğin başa bela olduğu bu günlerde güvensizliğin, yanlış, gereksiz bilginin nelere yol açtığını hep birlikte yaşıyoruz.
İnsanlar neden anlatmak ister?
Peki hiç mi fikrimizi hiç mi söylemeyelim, yazmayalım? Elimizdeki bilgileri anlatmanın nesi kötü, yanlış olabilir? Bu soruların cevabından önce insanın neden anlatmak istediğini hatta bunun neden bir ihtiyaç olduğunu hatırlamak anlamlı olabilir. İnsan toplumsal bir varlıktır ve ruhu, zihni, bedeni etkileşimle beslenir. Bir topluluk içinde, ikili ya da çoklu ilişkilerde etki yaratmak herkesin özgüven ve öz değer duygusunu besler. Yani bu gereklidir. Bu noktada anlatılana, verilen akla hatta bilgiye karşı alıcının tutumu önemli hale gelmektedir. Bir bilgiyi, fikri, iddiayı, zihninizde sorgulamadan, değerlendirmeden, edilgen bir şekilde sizin doğrunuz, gerçeğiniz olarak aldığınızda sorunlar oluşabilir. Mesela yanlış bir bilginin yayılmasından kaynaklanan kaygılar, ruhsal, zihinsel, ekonomik zararlar söz konusu olabilir. Zaman zaman “Ama ben bir psikologdan duydum, oğlan çocukların bebekle oynaması gelişim sorunlarına yol açıyormuş” gibi ifadeler duyuyoruz. Psikologdan da duysanız bilgilerin gerçekliğini, anlamını, sizin yaşamınızdaki anlamını sorgulamanız değerlidir. Bu arada oğlan çocukların bebekle oynamalarının hiçbir gelişimsel zararı yoktur. Her çocuk için oynamak istediği her oyun ve oyuncak çok yararlıdır.
Bu bilgi/fikir selinde aklımıza mukayyet olmak ve aklımızı kullanmak için ne yapabiliriz?
Psikolojik sağlığımız için gerçeklik testini yapabilmek ve işlevselliğimizi sürdürebilmemiz gerekir. Gerçeklik testi, gerçekleri görebilmek, değerlendirebilmek, sorgulayabilmek ve çarpıtmadan olduğu gibi anlayabilmek olarak özetlenebilir. İşlevsellik ise yaşamda kalma becerilerimizden, işimizi gücümüzü yapabilmeye, yakın uzak ilişkilerimizi sürdürebilmek anlamına gelir. Özetle bir durum, bir olay, bir bilgi, bir fikir karşısında anlamak için sorgulamak, kişinin kendi yaşamı içinde nereye oturduğunu düşünmek ve buna bağlı olarak ne yapacağına karar vermek gerçekliği test etmek ve işlevsel olabilmektir.
Tam bu noktada, twitter ve instagramda önümüze gelen “uzman” paylaşımlarına hızlıca bakalım:
- Tıp dünyası yıllardır yapılan çalışmalar sonucu sınırlı sayıda ilacın hamileler tarafından kullanımına onay verirken 6 aylık aşıları hamilelere tavsiye etmek katliamla eşdeğerdir[2]
Peki ama şartlar aynı mı? Yakın ve uzak tehlike açısından benzer durumlar var mı? Kime, nasıl etkisi konusunda bir görüş, kaynak var mı? Bu paylaşımda yargı var ama kanıt yok kanıta gidecek yol, kaynak da gösterilmiyor. İhtiyatlı yaklaşmak gerekir diye düşünüyorum.
- Bazen insanlar sizle sadece derdini paylaşmak ister. Hemen kulaktan dolma bir iki kişisel gelişim kitabından alıntılanan psikoanalitik (!) yorumlara girmemek gerek. Bırakalım onu uzmanlar yapsın. Onu dinlemek ve üzüntüsünü paylaşmak yetebilir. Zaten size onun için gelmiştir.[3]
Burada ise bir duruma ihtiyatlı bir yaklaşım söz konusu. Tam da bu yazıda anlatılmak istenen yorum yapmadan, akıl vermeden önce düşünelim, anlamaya çalışalım diyor. Uzmanların alanına girmeyelim, güvenli ve doğru bilgiyi, yardımı almak için size bir seçenek sunuyor. Kararı size bırakıyor.
- Korkacak hiçbir şey yok. Bana hakimiyet verilen zihinsel bir dünyada yaşıyorum…[4]
Ama benim bildiğim korku da tüm duygular gibi bize bazı ihtiyaçlarımız hakkında işaretler verir. Dünyada korkutucu birçok olay oluyor. Pandemi mesela, şiddet, savaş, terör listeyi uzatabiliriz. Aldığımız bilgiler, bize verilen haklar, fırsatlar o kadar da bana hakimiyet, kontrol vermiyor.
- Burada erkek az, onun için kadınlar erkekleşiyor. Çünkü kadınlığı bulmak için gerçek erkeklik gerekir. Nietzsche[5]
Böyle örneklere de rastlıyoruz. Sanki kaynak gösteriyor gibi ama Nietczhe bunu demiş mi? Demişse ne zaman, nasıl, neden demiş bir kaynak yok. Ayrıca erkekleşmek, kadınlaşmak ne demek, bu mümkün mü? Mesela bir klinik psikolog olarak benim deneyimim, okuduklarım, yazdıklarım bir insanın ancak “kendileşebildiğini” söylüyor.
- Aşı olmak veya olmamak işte bütün mesele bu[6]
Bu örnekte aşı olanların ölüm ve hastalanma oranlarının olmayanlara göre çok daha az olduğu gösteriliyor. Tweeti atan kişi bize bilginin doğruluğu hakkında karar verebilmemiz için olanak sunuyor. Yani aklımıza, düşünme gücümüze saygı göstererek bir bilgiyi sunuyor.
Düşünme gücümüz ve hakkımıza saygı gösteren bilgi, fikir sunumlarına itibar etmemiz işlevsellik ve gerçekliği test etmemize izin verir. Böylece aklımızı korur ve kullanırız.
Haklarımız, sınırlarımız ve ruh sağlımız için neler yapabiliriz?
Etkileşim kaçınılmazdır ve ruh sağlığımız için gereklidir. Ama haklarımızı ve sınırlarımızı koruyarak bunu yapmamız önemlidir. Sorgulamak, analiz etmek, değerlendirmek ve başkalarına zarar vermeyen şekilde kişisel kararlar alabilmek, açıklayabilmek herkesin en temel haklarındandır. Sonuç olarak bir uzmandan dahi gelse bir bilgiyi fikriyi alıp kullanmadan, yaymadan önce aşağıdaki birkaç noktaya dikkat ederek sorgulamanız anlamlı olabilir.
- Bu bir bilgi mi, kişisel bir yorum mu?: Öncelikle bu ayrım önemlidir. Zira bir kaynağa dayanan bilgiye bakışla kişisel bir tercihi gösteren yoruma bakışınız farklı olacaktır.
- Bilginin kaynağı nedir?: Bilgiyi ileten kişi kaynağını göstermesi önemlidir. Bu sayede siz de araştırabilir, sorgulayabilir, değerlendirebilirsiniz. Anlamak için soru sorma hakkına sahip olabilirsiniz.
- Bilgiyi/fikri/aklı veren kişinin yetkinlik ve sorumluluk alanı nedir?: Kişinin kim olduğu, hangi yetkinlikle ve bilgiyle konuştuğunu bilmeniz, gerçekliği değerlendirmek ve işe yarayan bir karar alabilmeniz için çok değerlidir.
- Sizin hayatınızdaki yeri nedir?: Bazı bilgiler, fikirler yaşamınızın belirli bir döneminde çok işlevsel, gerekliyken bazı döneminde de o kadar gereksiz ve anlamsız olabilir. Örneğin, ebeveyn olmadan önce anne babalıkla ilgili değerlendirmelerinizle ebeveyn olduktan sonraki değerlendirmeleriniz çok farklı olabilir.
- Kişisel gelişim bilgileri her zaman doğru ya da yanlış olabilir: Kişisel gelişim mottoları sizin yaşamınızın neresine, hangi döneminize denk geldiğine göre doğru ya da yanlış olabilir. Örneğin “insanları önce sevmek gerekir” ifadesi kulağa hoş gelirken aşırı rekabetçi, ayrımcı bir ortamdaki biri için öncelikli olan kendini korumak olabilir.
- Verilen bilginin amaç ve bağlamı açık mı?: Bir bilginin, iddianın hangi çerçevede, neden, nasıl sunulduğu tarif ediliyorsa hangi bağlam içinde değerlendirebileceğimiz konusunda bize sınırlarını sunuyordur. Bu sayede biz o bilginin hangi durumda, nasıl, neden geçerli, güvenilir olduğunu anlayabiliriz.
Sonuç olarak aklımıza, kişiliğimize, ruhumuza saygı duyan mesajlar, bilgiler talep edebiliriz. Bunun için bir bilginin 5N-1K’sına bakabiliriz. Yani ne, neden, nasıl, nerede, ne zaman ve kim tarafından sunuluyor sorularının cevabı aklımızı kullanmamıza ve ruh sağlığımızı korumamıza yardımcı olur.
[1] https://www.masalsitesi.com/Bana-ne—Sana-ne-Masali.html#.YSyCkNMzZ_Q
[2] https://twitter.com/search?q=%23As%C4%B1VePcrDurdurulsun&src=typeahead_click
[3] https://twitter.com/search?q=ki%C5%9Fisel%20geli%C5%9Fim&src=typed_query
[4] https://www.instagram.com/p/B07_1XLBRob/
[5] https://twitter.com/drmzdlr/status/8634761710927872
[6] https://twitter.com/amipgiardia/status/1429112399072739333?s=24