İZEL G. ÖZKAN, Klinik Psikolog
“Dünyanın En Kötü İnsanı” filminde 20’li yaşlarındaki Julie’nin karışık zihnine tanık oluruz. Ne istediğini anlamakta zorlanan, yine de isteklerinin peşinde koşan, savruk hissettiren dünyasını görürüz. Cerrahlıktan fotoğrafçılığa, birbiriyle alakasız görünen meslekler deneyen ve bu esnada romantik ilişkilerin konfor alanına giren genç bir kadını seyrederiz. Sürekli farklılaşan durumların içinde bulunmasına karşın, bir türlü arzuladığı değişimi yakalayamayan Julie, kendini tanıma ve bunun getireceği özgürleşme peşindedir film boyunca. İzlerken bu değişimin neden bu kadar uzun sürdüğü, Julie’nin bunu öteleyecek ilişkilere neden bu kadar yatırım yaptığı üzerine sorgulamalar başlar zihnimizde. Onun yeni ilişkilere, tecrübelere açık olması sanki cesur adımlarmış gibi görünse de içten içe değişime direndiğini fark ederiz. Farklılıklara açık tavrı ve yaşam tarzıyla cesur bir imaj yaratsa da bazen hemencecik çekip gitmesiyle bazen ilişkinin konfor alanından çıkmakta zorlanıp, partnerinin bir uzantısı gibi olmasıyla bizi şaşırtabilir. Kendini tanımaktan, arzusunu anlamaktan uzak davranışlarının yanı sıra hayallerinin peşinden giden tavrıyla cesareti sorgulatır bize.
Bir Anlam Çabası
Zaman zaman ne kadar cesaretli olabildiğimizi sorgulamış, şüpheye düşmüşüzdür. Cesur, cesaretli olmanın anlamını düşünürken aklımıza, bir risk karşısında kendimizi nasıl savunduğumuza, o durumla nasıl baş ettiğimize dair çağrışımlar gelir. Bir bakıma tam da sözlükteki ilk anlamı budur cesaretin: ‘’Güç veya tehlikeli bir işe girişirken kişinin kendinde bulduğu güven’’. Sanki cesur bir adım, içinde kişinin kendisine duyduğu kuşkuyu, güvensizliği, belirsizliği barındırmazmış gibi gelebilir. Rollo May “Yaratma Cesareti” adlı kitabında cesareti tanımlarken şöyle der: ‘’… Kierkegaard, Nietzsche, Camus ve Sartre cesaretin umutsuzluğun yokluğu olmadığını ortaya attılar; cesaret, daha çok, umutsuzluğa rağmen ilerleyebilme yetisidir…’’.[1] Öyle ya, bir durumun umutsuzluğu karşısında, depresif duygulara dayanma gücümüz, gösterdiğimiz cesaretle ne kadar da ilişkilidir. Kendi becerilerimize dair bir umutsuzluk hissettiğimizde de ne kadar cesaretli davranacağımız ne kadar ilerleyeceğimizi etkileyen en önemli unsurlardan biridir.
Cesaret etmek ya da ilerlemek, her zaman hareket etmek, yol almak, bir işi sonuçlandırmak gibi düşünüldüğünden doğrudan başarıyla ilişkilendirilebilir. Oysa bazen geride kalabilmeye, hata yapmaya, dağıtmaya ya da durmaya da cesaret etmek gerekebilir. Örneğin, yeni bir işe başlamak bireyin cesaret ettiği, yeni bir deneme olarak düşünülebilir ve bu noktada yapılacak hataya izin verebilmek tam da istenilen gibi yapamamak, hesapladığı ya da hesaplayamadığı aksiliklerle yüzleşmek, bunların hepsi cesaret gerektiren adımlar olarak düşünülebilir.
Cesaretin İlk Denemeleri
Kişinin içinde bulunduğu güvenli limandan ayrılabilmesi, kendi fikirlerini üretebilme ve bunu ortaya koyabilme gücünü hissetmesi cesaretin görünen bazı yüzleri olabilir. Farklı grupların hakları için ellerinden geleni yapmış insanlar, sıkıntı yaşayacağını bildiği halde doğru bildiğini çekinmeden söyleyenler, kendi hayatları için çaba gösterenler, cesaretin farklı örnekleri olabilir. İşin özünde kişinin kendi fikirlerini özgün bir şekilde ifade etmesi yatar ki; bu da aynı zamanda insanın kendi varlığını ortaya koyabilmesi demektir. Bazı insanların bireysel fikirlerini rahatlıkla ortaya koyabildiklerini, bu fikirlerin yeşermesine izin verdiklerini görürüz ve bunu nasıl yaptıklarına hayretle bakarız. İnsan yaşamında cesaret gösterme gerekliliği duyulan ilk zamanların izini sürdüğümüzde, bu durum bizi 2 yaş civarındaki döneme götürür. Bu yaş dönemindeki çocuk, kendisinin ötekinden farklı bir birey olduğunu anlayarak bir dereceye kadar özerkleşmeye başlar. Bu özellik ona yeni demeler yapmaya, dünyayı keşfetmeye dair temel bir motivasyon sağlar. Örneğin, ayakkabılarını tek başına giymek, yemeğini kaşıkla yemeye çalışmak gibi istekleri olabilir. Her ne kadar bu konuda kendi yapmaya eğilimli olsa da hala zaman zaman geri dönebileceği bir güvenlik üssüne ihtiyaç duyar. Örneğin, bir çocuk yemeğini bitirmek üzereyken, birden ağlamaklı gözlerle bakım verenine bakıp, duruma el atmasını isteyebilir. Gelişimsel olarak bakıldığında, çocuğun bu uzaklaşma-yakınlaşma ihtiyacı, yaşadığı git-gel gayet anlaşılır ve yaşından beklenen bir durumdur[2]. Çocuğun bu ihtiyacını anlayan bakım verenler, duruma uygun tepkiler vererek, çocuğun bireyselleşmesini yani cesaretini teşvik ederler. Çocuğun bakım vereninden yani güvenli gördüğü limandan ayrılması da sonra ihtiyaç duyduğunda geri gelebilmesi de çocuk için önem taşıyan cesur adımlardır. Bunun desteklenmediği durumlarda yani çocuğun bireyselleşmesi için alan açılmadığında, çocuğun kendisini, becerilerini ortaya koyması desteklenmediğinde, ihtiyaç duyduğunda yanında olunmadığında, çocuğun yaptığı cesur denemeler hayal kırıklığı olarak sonuçlanabilir. Elbette, çocuğun bu deneyimi ne yoğunlukta ne kadar sıklıkta yaşadığı önemlidir. Bakım verenler de çocukları zaman zaman hüsrana uğratabilirler fakat bunun sürekli deneyimleniyor olması çocuğa “benim davranışlarımın bir etkisi, değeri yok” mesajını verebilir. Bu da çocuğun cesur adımları içselleştirememesine sebep olabilir.
Bitirirken…
Yetişkin hayatında kişiler gün içerisinde pek çok karar almak durumunda kalırlar. Tıpkı Julie’nin içinde bulunduğu kafa karışıklığını yaşayabilirler. Bazen bize ait bir karar almak için çaba sarf etmemiz, May’in de bahsettiği gibi umutsuz görünse dahi o durumun içinde kalabilecek, bu duyguya katlanabilecek gücümüzün olması kendi gemimizi yüzdürebilmemizi sağlayabilir. Kendimize, fikrimize, duygularımıza sahip çıkabilmek, bütün bunlara gerçekten inanabilmek önemlidir. Bu hiç şüphe duymamamız körü körüne inanmamız anlamına gelmemektedir elbette. Kendimizden şüphe duymak, pek çok şeyin değişebileceğini kabul etmek, esneyebilmek, öğrenmeye açık olmamızı ve kendimizi sorgulamamızı sağlayabilir. Böylece, kendimizi daha güvende hissedebiliriz.
[1] May, R. (2021). Yaratma Cesareti. İstanbul: Metis Yayınları
[2] McWilliams, N. (2016). Psikanalitik Tanı: Klinik süreç içinde kişilik yapısını anlamak (Çev. E. Kalem) İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları