SERKAN KAHYAOĞLU, Klinik Psikolog
İlişki kurabilmek ve sürdürebilmek insanların en temel ihtiyaçlarından biridir. Özellikle çocukluk döneminde, ilişki kurabilme becerisi doğumdan itibaren büyüdükçe geliştirilmesi gereken bir beceridir. Psikolojide bütüncül bir yaklaşım olan Transaksiyonel Analizin kurucusu Eric Berne “Uyaran (kabul iletisi) almak, besin almak kadar yaşamsaldır ve yoksunluğu insanların omuriliklerinde kurumaya, incinmeye ve ölüme yol açar.” der. İnsan büyüdükçe sadece fiziksel değil sosyal olarak da etrafta fark edilme ihtiyacını karşılamayı öğrenir. İsminin söylenmesi, gülümsemesine karşılık alması, konuşmayı öğrenmesi, okuyup yazabilmesi, diplomalar alması, sosyal medyadaki paylaşımlarına cevap istemesi kabul iletisi ihtiyacını karşılamak için yaptığı eylemler bireyin kabul iletisi almak için yaptığı eylemlerdir. Birey böylece sosyal ve duygusal bir tatmin yaşar. Bu tatmin engellendiğinde ise çeşitli zorluklar oluşur. Kısaca, ilişki kuramamak, kabul alamamak ruhsal bir yoksunluktan, fiziksel incinmeye kadar giden bir etkiye sahiptir.
Dolayısıyla geliştikçe, büyüdükçe ve hatta yaş aldıkça birçok farklı düzeyde ve kişiyle ilişki kurabilmek yaşamsaldır. Önemli soru kiminle, nasıl, ne zaman ilişki kurulacağıdır. Yani kişinin ruhunu nasıl besleyeceğidir. Hepimiz çocukluk, ergenlik, gençlik, yetişkinlik dönemlerimizde farklı beceriler, anlamlar kazanıp fark edilmekten keyif alırız. Bir çocukken arkadaş edinebilmek, yaptığımız resmin beğenilmesi önemliyken, ergenlikte kendimize özgü kişilik geliştirebilmek, gençlikte beğenilen bir sevgili olabilmek, yetişkinlikte ise mesleğinde üreten, sözü dikkate alınan bir profesyonel olmak önemli hale gelir.
İlişki kurmak, nasıl öğrenilir?
Kabul iletisi alıp vermek en erken yıllardan itibaren içine doğulan çevreyle kurulan ilişkide öğrenilmeye başlar. Her insan, anne karnından itibaren kendisine bakım verenlerle ilişki kurarak ihtiyaçlarını gidermeyi ve bu kişileri izleyerek hayatla nasıl başa çıkacağını öğrenmeye başlar. Her çocuk ona bakan, onun için önemli ve kaçınılmaz olarak ilişki kurmak zorunda kaldığı yetişkinlerden “anlamlı ötekiler” seçer. Anlamlı ötekiler, yaşamda kalabilmek için ihtiyaç duyulan, ilişki kurulan, yaşam hakkında bilgiler, çözümler öğrenilen kişiler, hatta okullar, öğretilerdir. Anlamlı ötekilere bir açıdan “otorite figürleri” de diyebiliriz. Anlam ve anlamlı öteki, iyi ya da kötü; huzurlu ya da gergin bir şekilde bir açlığı doyurur. Zira ona bakarak kararlarımızı şekillendirir; ondan destek alır ya da ondan korkarız.
Yıllar geçtikçe yaşamdaki “anlamlı ötekiler” ve “anlamlar” çeşitlenir. Çünkü ihtiyaçlar, istekler, seçimler farklılaşır. Bebekken anlamlı öteki anne-baba ve yakın çevredeki kişiler iken, okul çağında öğretmenler ve arkadaşlar, büyüdükçe aşklar/sevgililer, dostlar ve yaşam arkadaşları/eşler; meslek sahibi olunduğunda mesleğin kendisi ve iş arkadaşları; anne-baba olunca tekrar çocuklar, sonra torunlar olur. Yaşlanırken olgunlaşabilen insanlar anlam üretebilmeyi, herkesten öğrenebilmeyi ve kalıcı dostluklar edinmeyi becerebilirler. Kısaca anlamlı, üretken ve cömert otorite figürleri olabilirler. Tersi ise hem kendi hem de çevrelerindeki kişilerin hayatlarını kurutan maddi manevi cimrilere dönüşmüş, kurumuş insanlardır.
Anlamlı öteki hayatınızı kolaylaştırıp, sizi büyütüp geliştiren bir rehber olabildiği gibi hayatınızı çekilmez hale getiren, sizi engelleyen, hevesinizi kıran bir canavar da olabilir. Sevdiğiniz ya da korktuğunuz bir ebeveyn, öğrenmek, destek almak için peşinden koştuğunuz ya da gördüğünüzde köşe bucak kaçıp, nefret ettiğiniz bir öğretmen anlamlı öteki ve otorite figürü olabilir.
Duygusal-sosyal besin kaynağı: Yetkin ebeveyn
Ebeveyn olmak büyük sorumluluktur. Çünkü bir çocuğu besleyen, koruyan, en yakınındaki kişi olmak ölçülemez bir öneme sahiptir. Temel soru ebeveynin bu rolde nasıl hissettiği ve çocuğu fiziksel, duygusal, sosyal ve zihinsel olarak nasıl besleyeceğidir.
Anlamlı bir otorite ve yetkin bir ebeveyn olmak mecburen birçok bilgi ve beceriyi edinmek anlamına gelir. Belki de bu nedenle “çocukla birlikte anne-baba da büyür” denir. Çocuk yetiştirmek; sorumluluk, kaygı, gurur, üzüntü, sevinç, öfke, yorgunluk ve yaşam enerjisi gibi birçok duyguyu yaşamak ve idare etmek anlamına gelir. Üstelik bu idareyi sakin, şiddet göstermeden yapmak gerekir. Tüm bu süreci yönetmek için bir İsveç kelimesi olan “lagom”un anlamındaki gibi “çoktan az, azdan çok, tam kararında” davranmak gerekir. Kısaca ebeveynlik bir denge işidir. Bu dengeyi kurmak için şu ilkeler önemlidir:
- Huzurlu ve eşitlikçi ebeveyn olmak: Çocuklar anne-babalarını huzurlu ve eşitlikçi görmek ister. Huzurlu olmak olduğun gibi olmaktan memnun olmaktır. Eşitlikçi olmak ise çocuğun gelişimi için en uygun desteği vermek anlamına gelir. Kısaca, çocuk böyle bir evde şiddetin olmayacağını, duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarına duyarlı olunacağını bilir. Böyle bir ebeveyn çocuğa güven verir. Anne ve babanın huzurlu güvenli olması için ise öncelikle evde, işyerinde, sosyal yaşamında kendilerine iyi bakmaları gerekir. Bir başka deyişle, ebeveynler birbirleriyle ve arkadaşlarıyla tatmin edici, şiddetten uzak, eşitlikçi ilişkiler kurduklarında daha güçlü ve sağlıklı ebeveynlik yapabilirler.
- Yeterince iyi ebeveynliğin işlevlerinin farkında olmak: Mükemmel veya hatasız anne-baba yoktur. Hatta, mükemmel anne-baba olmaya çalışmak çocuklara zarar bile verebilir. Yeterince iyi ebeveyn olmak için şu dört işlev anlamlı olabilir: (1) çocukları koruyup, cesaret vermek, (2) demokratik bir tutumla örnek olmak, (3) uygun dozda ve zamanda rehberlik yapmak ve (4) alt mesaj/niyet olmadan konuşmak ve dinlemek.
- Koruma ve destek: Çocuklar anne-babasının korumasına ve desteğine ihtiyaç duyar. Koruma ve destek, ebeveyn tarafından çocukların şiddetten korunması ama aynı zamanda cinsiyet ayrımcılığı yapmadan kız ve oğlan çocuklarının öznel gelişimlerine ve ihtiyaçlarına göre desteklenmesi anlamına gelir.
- Örnek olmak: Anne ve babanın yaptıkları ve yapmadıklarıyla örnek olması ise çocukların ihtiyaç duyduğu becerileri görerek öğrenmesini sağlar. Ebeveynin şiddet göstermemesi, duygularını düzenleyebilmesi, ayrımcılık yapmaması olumlu rol model olması anlamına gelir.
- Rehberlik: Öte yandan çocuklar yaşamla baş etmek için etkin bir yönlendirmeye ihtiyaç duyar. Bu noktada anne-babanın rehberliği çok değerli bir işleve sahiptir. Zaman zaman anne-babanın öğretici rolünü oyması gerekir.
- İletişim: Son olarak, her çocuk farklıdır ve bu nedenle çocuğu dinleyebilmek ve ona ulaşan şekilde konuşabilmek gerekir. Bu iletişim becerisi yetkin, becerikli ebeveynliğin en önemli özelliklerindendir.
- Karşılıklı ve yakın ilişki: Çocuklar yaşamı ve dünyayı önce anne ve babasıyla ilişkisinde tanır. Bu ilişki diğer yaşam boyu kurulacak diğer tüm ilişkileri etkileyebilir. Bu nedenle sağlıklı, verimli bir anne-baba-çocuk ilişkisi için hem anne ve babanın hem de çocukların hak ve sorumlulukları dikkate alınmalıdır. Bununla birlikte anne-babanın birbiriyle ve çevresiyle ilişkisinde duygularını, düşüncelerini ifade edebilmesi, anlayabilmeleri çocuğun kişilik gelişiminde son derece önemlidir. Hak ve sorumlulukların karşılanması kaçınılmaz olarak demokratik bir aile tutumunu gerektirir. Çocukların yaşlarına uygun sorumluluk ve haklardan yararlanması; birbirine değer ve önem veren bir tutumun olduğu ev ortamı çocukların barışçıl, eşitlikçi bir kişilik geliştirmesini yardımcı olur.